Türkiye’nin en sıcak gündem maddelerinden biri de yeni anayasa çalışmaları. Bu çalışmalara toplumun her kesiminin katkı sağlaması bekleniyor. Çünkü sonuçta bu anayasa, insanımızın nasıl bir düzen içinde yaşayacağını belirleyecek. Yakın tarihimizde, bugüne kadar yapılan anayasalara bakıldığında, bunlarda toplumun iradesinin olmadığını, toplum adına birilerinin anayasa yaptığını görüyoruz. Eğer yapılabilirse, bu anayasa, ilk sivil anayasa olacak.
Türkiye Yazarlar Birliği Bursa Şubesi, Yazar Okulu çalışmasının son dersini vermesi için isabetli bir tercihle Hüseyin HatemiHoca’yı konuk etti. Konu, “Anayasanın Temel İlkeleri”ydi. Bursa’da Ördekli Kültür Merkezi’nde düzenlenen gece, önce selamlama konuşmalarıyla başladı. Selamlama konuşmaları, Türkiye’de bir rutin olduğu üzre, protokole mensup kişiler tarafından yapıldı. Bu konuşmaların artık işlevselliğinin kalmadığı, sertifika töreninde sertifika vermesi için davet edilen Cahit Çollak’ın, “Bu program kültürel bir etkinliktir. Siyasilerden çok kültür adamlarına söz düşmelidir.” mealindeki cümlesiyle ifadesini buldu. Ve elbette Cahit Çollak’ın bu cümlesi, salonun en çok ve en uzun süre alkışlanan cümlesi oldu.
İlk vahiy, aynı zamanda anayasanın ilk maddesi olarak düşünülmelidir
Sonunda söz Hüseyin Hatemi Hoca’ya geldi. Hatemi Hoca, konuşmasına şöyle başladı: “Anayasa, dünya hayatımızı düzenlemesi için yapılır. Allah yeryüzünde halife olarak insanı göndermiştir. Allah, insanın sırat-ı mustakim üzre olmasını ister. Bunun için de bize, öğretici olarak peygamberleri göndermiştir. Allah bizleri sevgi ve ahlak üzere olalım diye yaratmıştır. Bu anlamda ilk vahiy, aynı zamanda anayasanın ilk maddesi olarak düşünülmelidir. Aslında anayasaların evrensel ilkelerine bakıldığında, bunların kaynağının ilahi olduğu görülecektir. Çünkü hemen hemen her şey referansını dinden almaktadır.
Toplumda ilahi sevgi bilincinin olduğu devlet, hukuk devletidir. Bu topluluğun insanları, tıpkı Kur’an-ı Kerim’de anlatıldığı üzre, bir karıncayı bile incitmek istemezler. Bu topluluğun yöneticileri de, ilahi sevgiye sahip insanların bilinciyle toplumu yönetir.
İslam’la beraber ümmet aslında Hz. Peygamber’e hem peygamber hem de emir olarak biat etti. Bu dönemde, özellikle ilk on yılda mükemmel bir hukuk devleti kuruldu. On seneden sonra yavaş yavaş bu mükemmellik azaldı.
Almanya ve İsviçre anayasalarının ilk maddesi, kendilerinin Allah’ın gözetiminde olduğunu bildiklerini ve bunu bilmenin sorumluluğuna göre davranacaklarını yazar. Biz ‘Batı, Batı’ diyoruz ama Batı sadece Fransa’dan ibaret değil. Almanya ve İsviçre de Batı ve biz neden onları örnek almayalım ki? Anayasaya ‘Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla başlamak, aynı zamanda herkes için de bir teminattır. İlahi sevgiye bağlı kalınacağının teminatıdır.”
Laiklik olmalı ama nasıl?
Laiklik konusunun anayasada nasıl yer alması gerektiğini de şöyle anlattı Hatemi Hoca: “İlahi sevgiye atıf yapan birinci maddeden sonra, ikinci madde laikliği düzenleyebilir. Ama bu laiklik, ilahi olanı reddetmeyen bir laiklik olmalıdır. Mesela Alman anayasası, laikliği, ‘Devletin kilisesi yoktur.’ şeklinde ifade eder. Yani, Katolik ve Protestan kiliseleri arasında taraf değildir ama bunları da reddetmemektedir. Oysa Türkiye laikliğine bakıldığında, mesela bir 28 Şubat süreci düşünüldüğünde, laikliğin din düşmanlığı gibi algılandığı aşikârdır.”
Anayasanın diğer temel maddelerini de kısaca şöyle anlattı Hatemi Hoca:
3. Her insan, saygın bir kişidir ve her insanın kişiliği vardır. Din, dil ve ırk farklılığı, sınırlama sebebi olamaz.
4. Adaletli olunmalı ve adl ilkesinden taviz verilmemelidir. İnsanlar arasında hakkaniyetli olup liyakat gözetilmelidir.
5. Hakkaniyet ve eşitlik birbirinden ayrılmamalı. Cezalar, insan onuruna aykırı olmamalıdır.
6. Dürüstlük ilkesi gözetilmelidir. Her insan yekdiğerine saygı göstermeli, bir şey yaparken başkasına zarar vermemelidir. Bu anlamda Hazreti Ali’nin Nehcu’l Belaga’daki öğüdüne kulak verilmelidir: “Size sadece insanların değil, hayvanların ve çevrenizin de hakkını gözetmenizi tavsiye ediyorum.”
Yeni anayasa bundan öncekilerin klonlanmış şekli olmamalı
Hatemi Hoca, bir hususun altını ısrarla çizdi: “Anayasa, klonlama olmamalı. Anayasayı yazarken bazı şeylere dikkat etmeli. Mesela, ‘82 Anayasasında ‘Hiçbir faaliyet, Türk’ün milli menfaatlerine aykırı olamaz’ diyor. Bu ve buna benzer maddeler yeni anayasada yer alırsa, yeni anayasa yapmış sayılmayız çünkü ‘Türk’ün kim olduğunu, hangi faaliyetin milli menfaatlere uygun ya da aykırı olduğunu belirleyecek olan’ kimdir? Bunu tayin yetkisi kime aittir? Böyle bir madde yeni anayasada olduktan sonra o anayasaya yeni değil, klon anayasa denir.
Temel ilkeler kısaca bunlardır. Bunların dışında, ülkemizde yaşayan herkesin hakkını gözetecek maddeler de konabilir. Ama bu maddeler konurken ne devletin toplumun değişik kesimlerine baskı uygulayabileceği ne de toplumun değişik kesimlerinin devletin yapısına zarar vereceği maddeler konmalıdır. Anayasada herhangi bir millet-topluluk adı da olmamalıdır ama anayasanın adı, devletin de adı olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olmalıdır.
Bir de anayasaya, devletin resmi dilinin Türkçe olduğu yazılmalıdır. Toplumun her kesiminin, her bölgedeki insanın birbiriyle anlaşabilmesi için bir resmi dil şarttır. Bunun dışında, her kesim kendi yerel dilini konuşabilir, bu diller serbest olmalıdır.”
Anayasa bilinci eğitimle verilmelidir
Hatemi Hoca, sadece anayasayı değiştirmenin yetmeyeceğini, anayasanın ruhunu kavrayacak nesiller yetiştirmenin de gerektiğini belirterek şunları söyledi: “Bu anayasayı içselleştirecek bir nesil de yetişmeli. Bu da hemen olmaz, zaman ister. Bunun için de anayasanın ruhu, eğitimin her kademesinde, herkesin anlayacağı şekilde anlatılmalıdır. Çünkü anayasayı uygulayacak olanlar da insanlardır. Onların da yöneticilerini hakkıyla seçebilecek ilahi sevgi bilincine sahip olmaları gerekir.”
Ahmet Serin
Dünyabizim